Kaynak, Getty. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın eşi Emine Erdoğan'ın Osmanlı İmparatorluğu'ndaki Harem'in bir "eğitim yuvası" olduğunu söylemesi bir tarih tartışmasını da alevlendirdi. Kadınların hayata hazırlandıkları, hayır faaliyetlerini örgütledikleri bir eğitim yuvasıdır" dedi. Peki harem bir okul muydu? Öyleyse ne tür bir eğitim veriyordu? Cariyeler ne tür bir amaçla eğitim görüyordu. Bu konuda atılmış en çarpıcı başlık belki de tarihçi Prof. Halil İnalcık'a ait: "Harem bir fuhuş yuvası değil, bir okuldu. İnalcık yılında yayımlanan makalesinde haremle ilgili algıya itiraz ediyor ve şöyle yazıyor: "Padişahın, yüzlerce genç ve güzel kadını haremine hapsederek istediğine eriştiğini zanneden Batılıları düş kırıklığına uğratmak zorundayız. Şehzade döneminde Osmanlı Kadın Seks Sultanı seçkin hocalardan edebiyat dersleri alan ve klasik edebiyat eserleri veren ince zevkli sanatkâr sultanlara kaba-saba kızlar eşlik edemezdi. Peki kim eşlik ediyordu ve haremdekilerin "kaba-saba kızlar" olmaması için verilen eğitim nasıldı? İnalcık bir paragrafta anlatıyor bu eğitimi: "Saraya yeni alınan esir kıza "acemi" denir; acemilik döneminde kendisine ilkin İslamlık, Türk-İslam adetleri ve adabı, dikiş-nakış, rakkaslık, hanendelik, sazendelik veya kıssa-hanlık, yani hikaye anlatma sanatı gibi bir sanat öğretilirdi. Böylece yetişen acemi, cariyeliğe yükseltilir. Esnaf diliyle "şagirt" olur, sonra kalfa ve usta derecelerine geçer, "gedikli" Osmanlı Kadın Seks Sultanı. İnalcık'ın aktardığına göre gedikli, doğrudan doğruya padişah hizmetine verilir ve "onun haremde yemek, çamaşır ve benzeri hizmetlerini görürdü. Yine Halil İnalcık, Murad döneminden sonra harem halkının sayısının arttığını söylüyor aynı makalede. Haremdekilerin sayıları Topkapı Sarayı'nda 49'dan 'e, eski sarayda 73'ten 'ya çıkmış. Her iki harem 'te'de cariye barındırıyormuş. Yine tarihçilerin aktardığına göre okur-yazarlık oranı harem içerisinde dışarıya oranla daha yüksekti. Ancak bir eğitim merkezi veya okul olarak nitelemenin doğru olmadığını düşünen tarihçiler ve uzmanlar da var. Sakaoğlu iki noktaya dikkat çekiyor: Bunlardan birincisi Harem içerisinde bir okul düzeni olmaması, ikincisi ise verilen eğitimin daha çok davranış ve adap eğitimi olduğu. Kızları, çocukları oturtalım da öğretelim diye bir şey yoktu. Bunlar davranış katma, davranış benimseme gibi çalışmalardı" diyen Sakaoğlu verilen eğitimin amacını şöyle açıklıyor:. Ama bütün hepsinin hedefi kızların kendi donanımları değil, padişaha, sultana kadın efendilere daha iyi hizmet vermek, onların gönüllerini eğlendirmekti. Bahçeşehir Üniversitesi'nden tarihçi Doç. Özlem Kumrular da burada dikiş-nakış ve müzik eğitimi verildiğini söylüyor ve ekliyor: "Din eğitimi elzemdi ve beş vakit namaz kılınıyordu. Başlı başına bir zevk yuvası olduğunu düşünmek yanlış olur. Ama başında Valide Sultan'ın olduğu bu kurumun belki de en kutsal vazifesi devletin devamlılığını sağlayacak şehzadelerin doğmasını kontrol altına almaktı. Kumrular ayrıca üç farklı ülkenin arşivlerinde yaptığı araştırmalara dayanarak Valide ve Haseki Sultanların okuma-yazma seviyeleriyle ilgili bir fikir edinilebileceğini belirtiyor. Kumrular'a göre, "Bugün çoğu Venedik Devlet Arşivi'nde bulunan Nurbanu'nun mektuplarının bile kendisi tarafından yazılmamış olması durumun ciddiyetini gösterir. Bununla birlikte Kumrular, Arşivlerde yaptığı çalışmaların aynı zamanda Harem'in ihtiyaçlarında neyin öncelikli olduğunu gösterdiğini belirten Kumrular, kumaş ve mücevherin haremden verilen siparişlerde üst sırada yer alırken, kitap siparişine rastlamadığını söylüyor. Çağımızdan bir kıyaslamayla Harem, "80'lerde meşhur olan leydilik okullarına denk gelebilir. Adab-ı muaşeretin öğretildiği büyük bir ailedir" diyor. Özyeğin Üniversitesi'nde öğretim üyesi ve Sorbonne Üniversitesi'nde Timuroğlu, yapıtlardan yola çıkarak şu tespitte bulunuyor: "Örneğin sarayda müzik eğitimi görmüş Leyla Saz Hanım'ın harem anlatısı, sarayda gördüğü eğitim, ünlü bir besteci olmasına vesile olduğu için olumludur. Abdülhamit istibdadında peçe giymeyi reddeden ve kız kardeşiyle birlikte Avrupa'ya kaçan Özgürlük Peşinde Bir Osmanlı Kadını adlı yapıtı kaleme alan, Zeynep Hanım için harem bir zindandır. Timuroğlu Harem'e bakarken dikkat edilmesi gereken hususu şöyle özetliyor: "Batılıların padişahın yüzlerce kızı kapatarak istediğiyle birlikte olduğu fantezisinin yanlışlığını düzeltmek amaçlı bir argüman olarak 'harem eğitim yuvasıdır' dediğimizde eğitimin amacını gözden kaçırma hatasına düşmemek gerekir. Harem: Eğitim yuvası ve okul mu? Mektuplarını kendi yazmayan valideler. Peki ya ilerleyen yüzyıllarda Harem'de ne değişti? İlgili haberler. Avusturya'da Osmanlı'dan kalma deve iskeleti bulundu.
Özellikle bir tanesinin eteği yukarıya doğru sıyrılmış. Osmanlı hükûmetindeki görevlilerin pek çoğunca köle satın alındı, [ 10 ] köle ticareti serbestçe büyütüldü ve Ana hatlar Bibliyografya Kategori. Peki kim eşlik ediyordu ve haremdekilerin "kaba-saba kızlar" olmaması için verilen eğitim nasıldı? Akıncıların savaş esnasında yaptıkları harekâtlar, esir elde etmenin bir başka yoluydu.
Osmanlı Döneminde Cinsellik ve Cinselliğin Tarihi
ÖZET. Zinayı yapan ve yol açan sadece kadın olarak kabul edildiğinden kadına fahişe. Ve bu durum da. Harem-i Hümayun veya Batılılarca “tutsak olmuş kadınların dünyası” (Akşit 23) olarak tanımlanan harem, tarih boyunca hep gizemini ve sırrını. Osmanlı toplumu da zina eden kadın ve erkeğe farklı yaklaşımlar sergilemiştir. Sultan diye anılan bu tutkulu kadın, Osmanlı hanedanının bilinen ilk meşhur hanımlarındandır. Osmanlı tarihindeki “kadınlar saltanatı” onunla başlamıştır. Evet, Osmanlı'da kölelik, özellikle ve Yüzyıl İstanbul'unda kadın köleliğine dayanıyordu yani daha ziyade ev içi kölelik.İlginç olan, bu konunun cinselleştirilme derecesi idi. Harem içindeki konumlarına göre baş kadın, ikinci kadın şeklinde sıralanırlardı.. Evet, haremde birtakım eğitim faaliyetleri yapılıyordu, ama haremi bir okula indirgemek tamamiyle anlamsız, onu bir fuhuş yuvasına indirgemek anlamsız olduğu gibi. Örneğin Sümbülzade Vehbi Efendi, bir beyitinde erkeklere şöyle nasihatte bulunur:. Kazandıkları efendisine âit olur. Sağdaki görsel, birkaç yıl önce elime geçen bir cam negatiften. Şahsî kölelerin ikinci grubu ise; vakıf ve yarı resmî kurumlarda, yine buraların hizmetini gören ve bu kurumlara ait olan kölelerden oluşmaktaydı. Özyeğin Üniversitesi'nde öğretim üyesi ve Sorbonne Üniversitesi'nde Kalelerde görevli olan yeniçeriler, bey ve hanlıklarla anlaşarak esir toplarlardı. Önce tıp kitabı olarak başlayıp sonra seks kitapları haline gelen Bahnameler, evli çiftlere yönelik yazılan cinsel ilişki kitapları, Erkeklere yazılan eşcinsel içerikli divan şiirleri, hemcinslerine duyduğu aşkı dizelere döken Enderunlu Fazıl, yaşadığı dönemde eşcinselliğin olduğunu çekinmeden yazabilen Gelibolulu Ali ve ismini yazamadığım nice şairlerin ve yazarların kitabı…. Mekkeliler cazibeli, şehvet-engiz ve sevişmeleri gayet leziz olur. Ama başında Valide Sultan'ın olduğu bu kurumun belki de en kutsal vazifesi devletin devamlılığını sağlayacak şehzadelerin doğmasını kontrol altına almaktı. Ancak özellikle Enderunlu Fazıl, Osmanlı tarihinin en aykırı tarihi şahsiyetlerinden biridir. Wikimedia Commons Vikiveri ögesi. İnalcık bir paragrafta anlatıyor bu eğitimi: "Saraya yeni alınan esir kıza "acemi" denir; acemilik döneminde kendisine ilkin İslamlık, Türk-İslam adetleri ve adabı, dikiş-nakış, rakkaslık, hanendelik, sazendelik veya kıssa-hanlık, yani hikaye anlatma sanatı gibi bir sanat öğretilirdi. Mustafa Kemal Atatürk , Türkiye Cumhuriyeti 'nde köleliği yasal olarak sona erdirdi. Gerçekten de, Araçlar Araçlar. Köşk ve konak çevrelerinde, kadın köle olan cariyeler odalık olarak alınırken, erkek köleler daha ziyade fizikî güç gerektiren ayak işlerinde çalıştırılırlardı. Bir eşcinseldir ve eşcinsel olduğunu hiçbir zaman gizlememiş, şiirlerinde aşklarını yazmıştır. Sultan V. Harem ağası erkeksi olmayan erkekti [görsel 32] yani sultanın tüm bunların mümkün olmasını sağlayan erkek tebaası. Haseki sultan unvanı ancak padişahtan çocuk doğuran cariyelere verilirdi. Kanuni'nin aranan kalbi Türk-Macar dostluğu için atıyor. Ne zaman ki evren böyle olur, âlem-i kübrada sular artarsa, bizim de vücudumuzda ki tenimiz âlem-i sugrâdır, kan artar ve kandan şehvet artar, işte şehvetin arttığı vakit cima safalı olur ve zararsız olur. Kadınların hayata hazırlandıkları, hayır faaliyetlerini örgütledikleri bir eğitim yuvasıdır" dedi. Böylece yetişen acemi, cariyeliğe yükseltilir. Solda, sultanı, Avrupalılarca görüldüğü haliyle tasvir ederken, sağda da kendisini gerçekte olduğu gibi resmetmektedir. Achille Zo tarafından yapılmış olan bu oldukça ünlü resim [görsel 2], Le rêve du croyant Müminin Rüyası , cenneti düşleyen bir Müslüman adamı tasvir etmek iddiasındadır. Murad döneminden itibaren görülmeye başlanmıştır. Diğer projelerde. Buna sebep olarak Saray ile akrabalık bağları bulunan ailelerin ortaya çıkmasını engelleme isteği gösterilmektedir. Osmanlı İmparatorluğu'nun da, elçiler aracılığıyla İslam ülkelerine köle ve cariye gönderdiği görülmüştür.